30 Ekim 2011 Pazar

Yatak Halılarında Kullanılan Renkler


"Acı, tatlı, soğuk gibi sübjektif kavramlardan biri olan renk bir cismin veya ışık kaynağının gözümüzde sebep olduğu etki olarak tanımlanabilir.""
Anadolu'da yüzyıllardır sürdürülen dokuma geleneğinde önemli bir yer kaplayan renk öğesi bazen yapıldığı yöreyi, bazen ait olduğu kişinin duygularını ifade etmiş, bazen de atalardan günümüze intikal etmiş motiflerinin yorumlanmasında etkili olmuştur.
"Türkler asırlar boyu duygularını ve becerilerini yansıtmada renklerle motifleri araç olarak kullanmışlardır. Orta Asya'da renkler hep bir anlam taşımış, özellikle dini ayinlerde ve seremonilerde renklerin sembolik rolleri olmuştur." 
Anadolu'da renklere öyle anlamlar yüklenmiştir ki insanların konuşmadan anlaşabilecekleri bir literatür oluşturulmuştur denilebilir. İnsanın kendini ifadesinde, sevinç ve üzüntülerini paylaşmasında bu kadar önemi olan bir öge, desen kompozisyonlarında da son derece etkili olmuş, bazı motifler dokundukları yörede sürekli aynı renk ile dokunmaya devam etmiştir. Rengin, Anadolu insanı tarafından bu denli ince bir ruh ile kullanılmasında kişinin doğayı tasvir etme eğilimi de etkilidir. Baharda canlanan doğayı birden fazla ve canlı renkler kullanarak tanımlayan dokuyucu farkında olmadan doğadan aldığı pozitif enerjiyi yaptığı dokumasına aktarmaktadır.
"Renklere olan düşkünlük Osmanlılar dönemi giysilerinde de görülmektedir. Kanuni dönemi ülkemize gelen Avusturya elçisi Busbecq'in "Türkler siyah giymekten pek hoşlanmıyorlar, o kadar ki paşalar Avusturya sefaret heyetini görünce hayretlerini
gizlememiş, hatta bu rengi seçmelerini yermişlerdi" demesi çok ilginçtir."
"Türkler giysilerinde kullandıkları temel renkler dışında halı ve kilim gibi diğer dokuma malzemelerinde de daha birçok renk türü geliştirmiş, üretmişlerdir. Anadolu'nun çok geniş bitki örtüsüne sahip olması boyacılık sanatında yeni renklerin üretimini kolaylaştırmıştır. Renkleri karıştırarak uzun senelerin bilgi ve deneyimlerini hazırladıkları boya malzemesinde ortaya çıkaran boya ustaları, kendi buldukları renkleri gizli tuttuklarından, renk çeşidinin artmasına ve gelişmesine neden olmuşlardır."
"Genellikle kadınlar tarafından yapılan bu dokumalar kadınlarda doğuştan varolan ince duyguların eserleridir. Koyundan aldıkları yünü kirmanda eğirip istediği renklere bazen kendisi boyamış, bazen de yakınında boyacı varsa boyatmıştır. Türk boyacıları 19. yy.'ın ikinci yansına kadar etrafında gördüğü çiçeklerin rengini halısında, kiliminde, çorabında görmek istediğinden, doğal boyaları solmayan olgun renklerde ve ipek parlaklığında ipliklere dönüştürmeyi başarmıştır."
Yatak halılannda da Anadolu'da dokunan yöresel dokumalardaki renk anlayışı hakimdir. Renkler göze en hoş gelecek şekliyle kompozisyondaki yerini almış, bazen bir rengin farklı tonlan kullanılırken, bazen de zıt renkler bir arada kullanılmıştır. Bir köye ait belirli desen kompozisyonundaki renk anlayışı da o kompozisyondaki değişmez motifler kadar sabittir. Ancak malzeme yetersizliği, boyamada farklı tonların elde edilmesini ya da dokuyucunun kendi isteği ile yaptığı değişiklikler de göze çarpmaktadır.
İncelenen örneklerde bazı halılarda ait oldukları desen kompozisyonundan tamamen farklı renkler dikkati çekmektedir. Bu duruma yukarıda sıralanan etmenler dışında halının dokunduğu dönem ve yıpranma süreci de neden olmaktadır. Yeni örneklerdeki renkler koyu ve parlak iken daha eski yıllarda dokunmuş olanlarda solmadan dolayı renklerin açık tonları kullanılmış gibi bir izlenim hakimdir. Buna ilaveten son yıllarda birbirine yakın dönemlerde dokunan halılarda etkileşim yolu ile renklendirmelerinde hiçbir fark görülmez iken bu örneklerden 50-60 yıl önce dokunan halılarda tercihen farklı renkler kullanılmıştır. Ayrıca doğal boyalar ile renklendirilen halılarda aynı renkler kullanılsa bile gözün algılama şekli tamamen farklı olacağından sanki farklı renklerle dokunmuş gibi görünmektedir. Son dönemlerde dokunan yatak halılarının büyük bir bölümünün kimyasal boyalar ile renklendirildiği düşünüldüğünde bu, eski örneklerin ayırt edilmesine ilişkin bir özellik olarak dikkati çekmektedir.
İncelenen örneklerin tamamına yakın bölümünde atkı ipliklerinde siyah, çözgü ipliklerinde ise ipin doğal rengi tercih edilmiştir. Atkı iplikleri kırmızı olan örneklerde bulunmaktadır fakat çok az sayıdadır. Yünün doğal rengi sarımtırak bir beyazdır. Bu tonlama yünün özelliğine bağlı olduğu için her örnekte değişebilmektedir. İlme ipliklerinde her üç yerleşim biriminin desen kompozisyonunda da ortak renklerin çokluğu dikkati çekmektedir. Beyaz, örneklerin büyük bir kısmında yer alırken, siyah ile motif sınırları belirlenmiş sırası ile kırmızı, sarı ve lacivert bütün kompozisyonlarda en fazla görülen renkler olmuşlardır. Nuzumla köyü desen kompozisyonunda halı zemini lacivert, büyük bordür sarı ve küçük bordürler beyaz zeminli iken, Yeşildere köyünde halı zemini kırmızı, büyük bordür sarı, küçük bordürler siyah zeminlidir. Çalman beldesinde incelenen yatak halılarında ise halı zemini koyu kırmızı büyük bordür sarı ve küçük bordürler beyaz renk ile renklendirilmiştir. Bazı örneklerde sıradışı ve diğer örneklere göre şaşırtıcı renkler küçük alanlarda kullanılarak kanımızca belli bir iz ya da şahısa ait bir imge oluşturulmaya çalışılmıştır. Kullanılan eflatun ve pembe renkler bunun en iyi örneğidir. Örneklerin genelinde motiflerin renklendirilmesinde bej, beyaz, bordo, kahverengi, kırmızı ve tonları, lacivert, mavi ve tonları, sarı ve tonları, siyah, yeşil ve tonları ve turuncu renkler kullanılmıştır.

28 Ekim 2011 Cuma

Yatak Halılarında Kullanılan Teknik


Yatak halıları taşıdıkları teknik özellikler açısından diğer halılardan ayrılmaktadır. Anadolu'da dokunan halılarda kalite yüksek ve havlar kısa iken yatak halıları taşıdıkları fonksiyonel özellik nedeniyle tam tersi bir özelliğe sahiptir.
İncelenen örneklerde hah ebadları enlerde 109 ile 150 cm arasında, boylarda ise 157 ile 207 cm arasında değişiklik göstermekte ve bu sınırlar dışına çıkmamaktadır. Dikdörtgen formlu halılarda kilim örgüleri de ebad ve dokuma tekniği açısından değişiklik göstermektedir. Kilim örgüsünü A. AYTAÇ, "Dokunacak halının ilmeli kısımlarının dağılmaması için başlangıçta çiti örgüsünden sonra, bitiminde ise çiti örgüsünden önce yapılan bez ayağı şeklindeki örgüye denir. Genişlikleri halı ebadına ve kaliteye göre değişir. Toprakçalık, topraklık, yozsu gibi adlarla da anılır."  olarak tanımlamıştır. Yörede kilim örgüsüne verilen özel bir isim yoktur. İncelenen örneklerdeki kilim örgüleri başlangıçta 3 ile 16 cm, bitişte ise 3 ile 21 cm arasında değişiklik göstermektedir. 1 adet örneğin bitiş kilim örgüsü aşın yıpranma nedeni ile saptanamamıştır. Örnekler de 11 halıda iki veya daha çok iplikle dokunan çizgili kilim uygulanırken, 1 örnekte iki sırada bir ilme atılmış, 2 örnekte de cicim tekniği ile sanlmasın- dan oluşan ve kürt örgüsü denilen teknik uygulanmıştır. Örneklerin geri kalan kısmının kilim örgüleri düz renkli olarak ve bezayağı tekniği ile dokunmuştur. Halılann saçakları bütün örneklerde tek taraflı iken bir örnekte hem başlangıç hem bitiş kenarla- nnda saçak mevcuttur. Saçaklar, örgülü saçak tekniği ile uygulanmıştır. "Halının boyunda olan kenarlarının sağlam olması için kilim örgüsünün devamı şeklinde, ilme atılmadan yanlardaki iki ya da üç çözgü çiftine örülen, bezayağı tekniği ile çözgü çiftlerine sarıldıktan sonra, sondaki çözgü çiftinin etrafından dolanan örgüye kenar örgüsü denir."  Yatak halılannda kenar örgüleri için sağ ve soldan 3 ile 4 çözgü çifti ayrılmıştır. Genelinde düz renk olarak dokunan kenar örgüleri, 4 örnekte 3 ile 5 arasında değişen renklerle çizgili olarak dokunmuştur.
Ağaç tezgahlar ile dokunan yatak halılarının dokuyucuları çözgüye "eriş" demektedirler. Erişler gergin tutulması için iple bağlamaktadır. Halının ilmeli kısmını oluşturan düğümler Anadolu halılarının genelinde olduğu gibi Türk düğümüdür. Türk düğümü Gördes düğümü adı ile de anılmaktadır. Türk düğümünün yörede belli bir adı yoktur. "Manisa'nın kazası olan Gördes Anadolu'da bir halı merkezi olduğu için, bu
düğüm şekli adını oradan almıştır."" "Bu düğüm şeklinde ilme ipliği, bir çözgü çiftinin (ön ve arka telin) etrafından dolanarak uçlan arkadan öne doğru alttan çıkarılarak atılır. Sağ el ile tutulan çözgü çiftinden sol eldeki ilme ipliği önce arka telin, sonra ön telin etrafından dolandırılır."  "Gördes düğümü ile dokunan halılar sağlam olur. Düğümlerinin özelliği nedeni ile bu halılar daha çok geometrik, uslüplanmış ve köşeli desenlere elverişlidir."  (Bkz. Çizim No: 2).

 
Yatak halılarında düğüm atıldıktan sonra bıçak ile kesilmekte ve hav ucu o şe­kilde makasla kesilmeden bırakılmaktadır.
Yatak halılarını diğer halılardan ayıran en belirgin özellik olan uzun havlar ha­lının yüzeyde bir tülü gibi görünmesine neden olmaktadır (Bkz. Fotoğraf No: 16). İn­celenen örneklerde hav yükseklikleri 1.7 cm ile 5 cm arasında değişmektedir. İlme sıralan arasına iki sıra atkı atılmaktadır. İncelen tüm örnekler bu atkı sıra sayısına uy­gun olarak dokunmuştur. Çift kat ilme ipliği kullanılmasından dolayı halılarda kalite çok yüksek değildir. İncelenen örneklerde en kalitesinin 16 ile 31 ile, boy kalitesinin de 17 ile 38 arasında değiştiği belirlenmiştir.



26 Ekim 2011 Çarşamba

Yatak Halılarının Renklendirilmesinde Kullanılan Boyalar


Cisimleri renklendirmek için kullanılan karışıma boya, boya elde edilmesinde kullanılan, renk veren maddeye ise boyarmadde denir. "Ancak boya ile boyarmadde eşanlamlı değildir. Boyarmaddeler bir bağlayıcı ile karışmış olarak çözünmemiş karışımlardır. Boyalar ise bir yüzeyi kapatmak amacı ile kullanılır ve uygulandıklarında yüzeyde renklendirme dışında hiçbir değişiklik yapmazlar."
"Tekstil ürünlerini boyama arzusu ilk M.Ö. 5000'lerde dokumanın bulunması ile ortaya çıkmıştır. Önceleri çeşitli pigmentler elyaf üzerinde uygulanmış, bunun sürtme ve yıkama yoluyla kalıcı olmadığı görülünce başka yollar aranmıştır." Mordanlama yöntemleri ve renklerin farklı tonlarının elde edilmesi bu çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalar kapsamında insanlar çevrelerindeki bitkiler ve böcekler gibi doğal kaynaklardan elde ettikleri boyalarla dokumalarını renklendirmiş- lerdir. Bitkisel boyacılıkta bitkinin kök, yaprak, meyve gibi çeşitli kısımlarından yararlanılır. "Boyarmadde içeren böceklerin ise dişi türleri kurutulup toz haline getiril-
I Q       t
dikten sonra kullanılır." Çin kaynaklarından alınan bilgilere göre doğal boyacılık M.Ö. 3000 tarihine tarihlendirilebilir. Anadolu'da boyacılık M.Ö. tarihlere kadar uzanmaktadır. "Boyalık denilen tarlalarda boya bitkileri yetiştirilirdi. 1700'lü yıllarda dünyadaki kök boya tüketiminin 2/3'sini Türkiye karşılamakta ve Avrupa'ya İzmir limanından ihraç etmekteydi. 1875 yılına kadar bu durum devam etmişti.  Günümüze ulaşabilen bazı doğal boyamacılık yöntemleri o dönemin zengin renk ve boyama anlayışından kaynaklanmaktadır. Doğal boyacılık 19. yy.'m ikinci yarısına kadar aynı başarı ile kullanılmaya devam etmiştir. "Bitkisel boyaların fevkalâde başarıyla kullanılması, rengini atmaması, daima parlak renkli olması ve de soluk renklere pek rastlanmaması Türk halılarını doğu halılarından ayırır."  XIX yy'm ikinci yansından sonra kullanılmaya başlanan sentetik boyalann etkisi ile doğal boyalar zamanla unutulmuş ve yok olmaya yüz tutmuştur.
"İlk sentetik boya olan prusya mavisi 1704'de keşfedilmiştir."  "Sentetik boyar maddelerin hemen hemen 10 kat verimle tabii boyarmaddenin yaptığı boyamayı sağlaması, tabii boya fiyatlannı da düşürmüştür. Tabii boyarmaddelerin elde edilmesindeki zorluklar, hazırlama sürelerinin uzunluğu, haslık, tabiilik, dayanıklılık gibi sentetiklerde bulunmayan bazı özellikler, sentetik boyama yöntemlerindeki kolaylıktan dolayı görmezlikten gelinmesine sebep olmuştur. Halbuki sentetiklerde hiçbir zaman tabii sıcaklığa ulaşılmamıştır."
Kimya sanayinin kurulması dokuma sanayinin gelişmesine sebep olmuştur. Doğal boyacılığın geliştirilmesi için mevcut çalışmalar yapılmış ama sonuca ulaşılamamıştır. Kimyasal boyalar yaygın olarak kullanılmaktadır.
Yatak halılarının dokunduğu bölgede yapılan araştırmada 50 yıl ve daha eski örneklerde halının bütününde ya da renklerinde doğal boyaya rastlanırken, yeni örneklerin hiçbiri de doğal boya kullanılmamıştır. Bu örneklerde tamamen kimyasal boya hakimdir. Yöre halkından alınan bilgiler doğrultusunda köylüler tarafından "boyacı" olarak tabir edilen kişilerin köye gelerek iplikleri boyadıkları belirlenmiştir. Boyama yöntemi suyun içine daldırarak kaynatma usulü yapılmaktadır. Örneklerin bazı- lannda kahverengi ipliğin doğal olduğu saptanmıştır. Bu boya için süpürge otu ve ceviz kabuğu kullanılmıştır.
Eski örneklerin boyanmasında kullanılan bitkileri saptamak için bölgede yapı­lan araştırmada kırmızı ve tonlarını elde etmek için kullanılan kökboya otu, yapışkan otu, dilkanatan otu, boya pürü gibi yöresel adlan olan Rubia tinctorum L. isimli bitki­ye rastlanmıştır (Bkz. Fotoğraf No: 13).
 
Pseudo purpirin, alizorin gibi boyar maddeler içeren bu bitkinin yörede kulla­nılan özel bir yöresel adı bulunmamaktadır. İncelenen doğal boyalı örneklerin kırmızı zeminlerinin bu boya ile renklendirildiği saptanmıştır. Eski örneklerin sahiplerinden alınan bilgilere göre doğal boyalı halıların boyanmasında boya elde etme ve boyama işlemlerini dokuyucular kendileri yapmışlardır.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Halıda Kullanılan İplikler


"El dokumacılığındaki tüm dokuma türlerinin hammaddesi bir takım evrelerden geçerek iplik haline getirilen liftir. Tekstilde kullanılan liflerin elastikiyet, mukavemet, birbiri ile sarılıp eğrilmeye uygunluğu gibi bir dizi fiziksel özelliklere sahip olması gerekir." 
İplik elde etmek üzere kullanılan lifler doğal ve suni lifler olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Doğal lifler bitkisel, hayvansal ve mineral liflerdir. Suni lifler ise doğal hammaddelerden elde edilen lifler, anorganik hammaddelerden elde edilen lifler, sentetik hammaddelerden elde edilen lifler olmak üzere üç gruptur.
Yün lifi hayvansal kaynaklı doğal liflerdendir. "Protein maddesi olup, amfoter yapıdadır. Yani asitlerle de, bazlarla da bileşik vermektedir. Yapısında keratin bulundurur. Kütikül kortex ve medula tabakalarından meydana gelir. Fabrikasyon amacı bakımından yün, tarama ve tarak yünü olmak üzere ikiye ayrılır. El tarağı, iğ, kirman gibi aletler yardımıyla el eğirmesi yün iplik imalatının dışında fabrikasyon imalatı yün iplik elde etmekte mümkündür.""
Halı; pamuk, yün, tiftik, ipek gibi doğal kaynaklı liflerden dokunur. "Atlı bozkır kültürüne sahip Türk boyları hem kullandıkları günlük eşyaları, hem de süs eşyalarını besledikleri evcil hayvanlarını yününden istifade ederek imal ediyorlardı. Bozkırda ahşap nadir bulunduğundan onun yerine yünün kullanıldığı belirtilmektedir. Bozkır sanatının en önemli hammaddesi yün olmuştur."  Yün, XVII yy'a kadar en yaygın malzemeydi.  Böylesine yaygın olarak kullanılan bir malzemenin elde ediliş şekli de kendine has özellikler içermektedir. "Her yıl nisan, mayıs aylarında koyunlardan kırkılan yapağılar yıkanır, temizlenir. Kirman ve iğlerde eğrilen yünler halı ipi haline getirilir."  (Bkz. Fotoğraf No: 10-11).


Nuzumla ve çevresinde bulunan yatak halılarının dokunmasında da atkı, çözgü ve ilme ipliklerinde yün kullanılmaktadır. Yöre halkından alınan bilgilere göre doku­yucular hayvanlardan elde ettikleri yapağıları makine tarağı ile elde eğirerek iplik ha­line getirmekte ve kullanmaktadırlar. Fabrikasyon iplik eğirme yöntemi kullanılma­maktadır.
İpliklerin inceliklerinin belirlenmesinde çeşitli numaralandırma sistemleri mev­cuttur. Metrik uzunluk numaralarında ağırlık birimi olarak mg, gr, kg, uzunluk birimi olarak da mm, m, km kullanılmaktadır. Buna göre; Nm = L/G (mm/mg, m/gr, knv'gr)'dır. Metrik "NM" olarak ifade edilir. "Numarametrik" şeklinde okunur.13
Yatak halılarında da 3/4 numarametrik çözgülüğe yakın incelikte çözgü. 2/4 numarametrik incelikte atkı kullanılmaktadır. İlme iplikleri 2 ile 2,5 numarametrik ölçüdedir. Ve ilme iplikleri çift kat olarak kullanılmıştır (Bkz. Fotoğraf No: 12).
Yöre halkı ipliklerini doğal yerine suni boyalarla boyatmasına karşın elinde bulunan yününü değerlendirmekte ve yün malzemeden ödün vermeksizin halılarını dokumaktadır.

22 Ekim 2011 Cumartesi

Makas ve Bıçaklar

Halı makasları atılan ilme uçlarının kesilerek, aynı boyda hav yüksekliğine sahip olmak amacı ile kullanılan aletlerdir. Ayarlı olan tiplerinde istenilen yükseklik belirlenerek makas kullanılmaktadır. Yatak halılarının tüylü yüzeyini oluşturan, kesilmeden bırakılmış ilme uçlarıdır. Bu nedenle yatak halılarında makas kullanılmamaktadır. Düğüm atıldıktan sonra iplikler belli bir uzunlukta bıçak ile kesilmekte ve öylece bırakılmaktadır. Yatak halılarının kullanımı esnasında kullanım amacı değiştirilerek havlarının kesildiği ve taban halısı olarak kullanıldığına rastlanılmıştır. Bu örnekler için ise hav kesiminde "koyun makası" denilen ve koyun kırkımında kullanılan makasların kullanıldığı tespit edilmiştir (Bkz. Fotoğraf No: 9).
Fotoğraf No: 9. Hav Kesiminde Kullanılan Koyun Makası.
Halı bıçağı; "Halı dokunurken ilme uçlarının kesilmesi için kullanılır. Fazla ilme ipliğinin kullanılmasını önlediği gibi, ilmelerin çözgü ve atkı arasındaki yerine iyi oturmasını sağlar."  Bölgede yapılan araştırmalarda kullanılan bıçaklar fotoğrafta görülmektedir.

20 Ekim 2011 Perşembe

Yatak Halılarında Kullanılan Araç-Gereçler


Kullanılan Tezgahlar
El dokumacılığın temel aracı tezgahlardır. İplerin birbirleri ile kenetlenme ve yüzey oluşturma sürecinde önemli bir işlevi olan tezgahların çeşitli tipleri mevcuttur. Bunlar;
1.  Yatay tezgah (yer tezgahı, konar göçer tezgah)
2.   Dikey tezgah (ıstar, ipağacı, mazman)
3.   Gelişmiş dikey tezgah (Kilim tezgahı - halı tezgahı) olarak sıralanmaktadır.

Çizim No: 1. Istar Tipi Sarma Tezgah (Aytaç, 1982: 41).








"Gelişmiş dikey tezgahlardan halıcılıkta kullanılanına "sarma tezgah" denir. Bu tezgahlara halı sarılarak dokunduğundan bu adı almıştır."6 Yan tahtası, levent, gücü ağacı, gücü kalıbı, varangelen, oturma tahtası, tezgah yatağı, payanda, çapraz, takoz, gerdirme makinası, eğri demir, doğru demir, kol demiri, çubuk demiri ve çengel sarma tezgahın parçalarını oluşturmaktadır. Sarma tezgahın ilk halini ise "ıstar" adıyla anılan tezgahlar oluşturur (Bkz. Çizim No: 1).




 
İki adet yan tahta, iki adet levent, tabla, iki adet çubuk demir, köstek demiri, halkalı eğri ve doğru demirler ve germe işlemini yapan gerdirme ipi ve burgu ağacı, ıstar tezgahların parçalarını oluştururlar. Sarma tezgahlardan ayrılan en belirgin özel­liği ise gerdirme makinasımn olmayışıdır."
Yöresel dokumalarda ıstar tezgah tercih edilmektedir. Bölgede yapılan araştır­malarda da yatak halılarının dokunması için "ıstar" denilen ağaç tezgahların kullanıl­dığı tespit edilmiştir. Sarma tezgahın ilkel hali olan ıstar tezgahlara evlerde ve kış ay­larında dokuma kursları verilen köy okulunda rastlanmıştır. Son zamanlarda yörede kullanılmaya başlayan metal tip tezgahların sayısı henüz çok sınırlıdır.
Halı dokuma esnasında kullanılan kirkit, makas, bıçak gibi yardımcı aletlerin tümüne "avadanlık" denir.
Kirkit
"Çözgü tellerine bağlanan ilme ipliklerinden bir sıra oluşturulduktan sonra atı­lan atkının sıkıştırılmasında kullanılan demir veya ağaçtan yapılan dişli bir alettir."
Yatak halılarının dokunmasında demirden yapılmış, kalın kaliteli halılara uy­gun, aralıkları sık olmayan kirkitler kullanılmaktadır (Bkz. Fotoğraf No: 8).

18 Ekim 2011 Salı

Yatak Halılarının Kullanıldığı Yerler


Türk dokuma sanatında dokuma ürünlerin fonksiyonel özellikleri çok geniş bir kapsamda ele almabilir. Anadolu insanı ihtiyacı olan her türlü eşyayı elindeki imkan­ları kullanarak dokuma yolu ile elde etmiş, bu da dokuma çeşitlerinin artmasına neden olmuştur. Türk dokuma sanatı sınıflandırılırken kullanım, amacının da göz önünde bulundurulması bu sebeptendir.
Halı dokuma sanatında bugüne kadar belirlenebilen kullanım amaçlan çok çe­şitlidir. Bunlar; taban, sedir, kenar, duvar ve karyola, seccade, paspas, yolluk, yastık, heybe halılandır. Her kullanım amacının kendine göre özellikleri bulunmaktadır. Nuzumla ve çevresinde yukanda sıralanan amaçlarla halı dokunmasının yanında yatak halıları da dokunmaktadır. Bu amaçla dokunan halılar çok sınırlı bir bölgede kaldığı için dokuma literatürüne girmemiştir. Yatak halısı; adından ela anlaşılacağı gibi yatak üzerine serilerek ya da yatak kullanmaksızın direk yatmak amaçlı kullanılan halılardır. Anadolu'nun birçok bölgesinde yatakların yün liflerinin bir kılıfa doldurularak elde edildiği bilinmektedir. Yatmak amacı ile bir dokuma ürünün kullanılması yaygın ol­mayan bir uygulamadır. Bu nedenle yörede yapılan yatak halılarının ortaya çıkış sebe­bi ve kaynağı hakkındaki araştırmalarda bir bulgu elde edilememiş, yöre halkı bu ha­lıyı atalarında gördükleri için dokuduklarını belirtmişlerdir.
Yaygılann seçiminde iklim koşullarının oldukça belirleyici olduğu bilinmekte­dir. Halının uzun bırakılan havları ve tüylü yüzeyi yatağın yumuşaklığını sağlamakta, hem de kışın soğuktan koruyarak kullanılan yün iplikler sayesinde yatan kişiyi ısıt­maktadır. Yapılan araştırmada köylülerden alınan bilgilere göre yaz aylarında halı üzerine çarşaf serilerek kullanılmaktadır ve böylece yünün ısıtıcı özelliğinden kaçı- nılmaktadır.
Yatak halıları dokuma esnasında yatak olarak kullanım dışında bir başka amaç güdülmeksizin dokunmaktadır. Köyde farklı boyut ya da tipte yatak halısına rastlan­maması da bunun kanıtıdır. Ancak dokunduktan sonra kullanım esnasında kullanım
amacı değiştirilerek taban halısı olarak kullanılan örneklere rastlanmıştır. Bu halıların havları sonradan makas ile kesilerek kısaltılmış ve taban halısı yapılmıştır (Bkz. Fo­toğraf No: 7).
 
Halıların yatak halısı olduğu renk ve kompozisyon düzeninden, ilme iplikleri­nin kalınlığından ve hav uçlarının düzgün olmamasından anlaşılmaktadır. Ayrıca halı­nın sahibi de bu bilgiyi doğrulamıştır.
Yörede yatağa ihtiyaç kalmamıştır. Köylü tarafından doldurulan yün yataklar dışında, gelişen teknoloji sonucu ortaya çıkan yaylı, pamuk yataklar, koltuklar vb. ih­tiyacı karşılamaktadır. Geleneğin sürdürülmesi açısından dokunan ve gerek duyulan yatak halılarının bu nedenle dokunduktan ve hediye edildikten sonra ne şekilde de­ğerlendirileceği sahibine bırakılmıştır. Yapılan incelemelerde yatak halıları ya gerçek amacı ile kullanılmakta ya da daha çok kullanılmadan saklanmakta ve yeni bir halı dokumaktan ziyade evde büyümekte olan erkek çocuğa verilmek üzere bekletilmekte­dir. Bu iki unsur dışında kalan halılar ise havlan kısaltılarak taban, sedir ve seccade halıları olarak kullanılmaktadır.

16 Ekim 2011 Pazar

Halı Gelenek ve Görenekler


Yapılan araştırmada incelenen tüm köylerde gelenek ve göreneklerin ortak ol­duğu tespit edilmiştir. Ayrıca maddi olanaksızlıklar halkın adetlerini bütünüyle sür­dürmesini engellemektedir. Köylüye gelenekleri sorulduğunda alınan; "dağda çoban­lık yaparız" yanıtı çalışmanın, var olma mücadelesinin bir gelenek haline geldiğini açıkça göstermektedir. Ayrıca kadınların dokuma yapması bu bölgenin en önemli gele­neksel uğraşıdır. Anadan kıza geçen dokuma alışkanlığı bu şekilde sürdürülmektedir.
Düğünlerde, düğünden önceki gece kına gecesi yapılması ve geline kına yakıl­ması, düğün günü kendi tabirleri ile "et kesilmesi" ve gelinin pazar günü evinden alı­narak oğlan evine getirilmesi adetler arasındadır. Düğünlerde çalgının olmaması, sa­dece yemek ve gelin getirme töreninin bulunması da bu bölgeye ait düğün gelenekle- rindendir.
Genç kızlann tarlada ailelerine yaptıkları yardımın yanısıra kendi düğünleri için hazırladıkları çeyizleri boş zamanlannı doldurmaktadır. Bu çeyiz kapsamında seccade, halı, çul, kilim, süs için çanta ve heybe dokunmakta ve boncuklu oya yapılmaktadır. Genç kızın çeyizindeki boncuklu oyadan yapılmış yazma ve halı kilim sayısı o kızın değerini saptamaktaki ölçütleri oluşturmaktadır.
Araştırmanın konusunu oluşturan yatak halılan ise erkek çocuk için anneleri ta­rafından dokunmakta ve geline hediye edilmektedir.
Yapılan araştırmada köylü halkın geleneklerini korumak ve sürdürmek gibi bir çabalanmn olmadığı tespit edilmiştir.
Köylerde halkın bir araya gelip, iletişim kurabileceği alanlar sınırlı olduğu için, tamamen birbirinden kopuk yaşamların mevcut olduğu gözlenmiştir. Maddi kaygılarla yaşam mücadelesi veren insanların iletişimin olmadığı böyle bir ortamda gelenekleri­ne sahip çıkmaları beklenemez bir durumdur (Bkz. Fotoğraf No: 6).
 
. Nuzumla Köyü ve Çevresinde Bulunan Yatak Halılarının Geleneksel Türk Dokumacılığı İçindeki Yeri ve Önemi
Geleneksel Türk el dokumaları dönemler boyunca Anadolu'nun çeşitli mer­kezlerinde yapılagelmiş ve gelişimini sürdürmüştür. Gerek havlı dokumalar olarak nitelenen halılar-tülüler, gerekse düz dokuma yaygılar, kullanım amaçlarına göre çe­şitli teknik ve tipte dokunmuştur. Dokuma sanatının birbiri içinden gelişen bir zincire sahip olması ve günümüze dek devam etmesi günlük hayatta dokuma ürünlere duyu­lan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Anadolu insanı ihtiyacı olan her türlü eşyayı, çadı- rından-atının eyer örtüsüne, yer yaygısından çocuğunun beşiğine kadar dokuma ürünlerden elde etmiştir. Bu nedenle günlük hayattaki eşya çeşitliliği, kullanım amacı­na göre ortaya çıkarılan dokumalarında çeşitlenmesine sebep olmuştur. Böylelikle Anadolu'nun çeşitli köylerinde ve dokuma merkezlerinde genelde tanımlanan ve bili­nen dokumalar kullanıldığı gibi yöre insanının ihtiyacını karşılamak için dokuduğu, o bölge dışında tanınmayan, kendine ait özellikler taşıyan ve dışa kapalı gelişen dokuma ürünler de ortaya çıkmıştır. Bu tip dokumalar o bölgede dönemler boyunca yapılmakta ve aileden-evlada geçme yoluyla geleneksel hale gelmektedir. Nuzumla köyü yatak halıları bu tanımlamaya uygun bir yapıya sahiptir.
Nuzumla yatak halıları gerek düğüm tekniği, gerekse desen ve kompozisyon özellikleri bakımından geleneksel Türk dokuma sanatında görülen özellikleri yansıt­maktadır. Gördes düğüm tekniği ile dokunan halılarda bordürler ve merkez geleneksel dokumalarda görülen süsleme ilkeleri ışığında tasarlanmıştır. Genel ölçüleri bakımın­dan da diğer dokuma örnekleri ile benzerlik gösteren yatak halılarını başka örnekler­den ayıran en önemli özelliği, hav yükseklikleridir. 3-4 cm'ye kadar çıkabilen hav yüksekliği halının bir halıdan çok tülü olarak tanımlanmasına sebep olmaktadır.
Yatak halıları geleneksel Türk dokuma sanatı içinde küçük bir orana sahiptir ve birçok bölgede tanınmadığı gibi Türk halı ticaretinde de yörenin coğrafyasına özgü özellikler taşımasından dolayı tercih edilmemekte ve az tanınmaktadır. Yörede gele­neksel anlamda dokunan bu halıları köylü pazarlamak istese dahi talep olmadığı için farklı dokumalara yönelmekte, bu da yeni örneklerin ortaya çıkmasını engellediği gibi. mevcut sayının da gün geçtikçe azalmasına sebep olmaktadır.

14 Ekim 2011 Cuma

YEŞİLDERE KÖYÜ


Seydişehir'in 55 km kuzeydoğusunda bulunan Yeşildere köyü 70 nüfusludur. Köyde bu nüfusu barındıran 30 adet hane mevcuttur (Bkz. Fotoğraf No: 5).



Köyde küçükbaş hayvancılık, tarım ve arıcılık yapılmaktadır. Patates, buğday, arpanın yanısıra meyve de yetiştirilmektedir.
1 adet ilköğretim okulu bulunan köyde okumak isteyen gençler köyü terk ede¬rek şehre gitmeyi tercih etmişlerdir. Ayrıca mevsimlik işçi olarak da çevre köy ve ka¬sabalara gidilmektedir.
Tarımın yapılmadığı kış aylarında köylü kadınlar yünden dokuma yaparak ge¬çimlerine katkıda bulunmayı amaçlamışlardır. Ancak pazarlama olanakları çok sınırlıdır.
Bir çizgi üzerinde yapılan incelemede bu 3 köy ve 1 kasabada dış dünya ile bağlantıların son derece kopuk olarak yaşandığı tespit edilmiştir. Kendi imkansızlıkla¬rı içinde maddi olanaklarını artırmak için bir yol aramakta fakat başarılı olamamakta¬dırlar. Bu yaşamdan kurtuluş olarak ise köyleri terketmeyi seçmişlerdir. Bu nedenle göç veren ve nüfus kaybeden köylerde istihdamı sağlamak, kadınların boş geçen za¬manlarını ve tarım yapılmayan kış aylarını değerlendirmek, köylüyü köylerinde kal¬maya ikna etmek amaçlan ile Seydişehir Halk Eğitim Merkezi tarafından 1996 yılında bir proje tasarlanmış, proje kapsamında bu köylerde kadınlara tezgah vererek dokuma yapmaları, belli bir ücretlendirme sistemi ile ücretlendirmeleri ve bu dokumaların ta¬nıtım ve pazarlamasının yapılması amaçlanmıştır. Ancak belli sebeplerden dolayı bu proje hayata geçirilememiştir. Bu kötüye gidiş engellenemezse köyler yakında tama¬men boşalacak ve halkın şehir nüfusuna yaptığı olumsuz etkiler yanında, Anadolu kültürünün yaşatıldığı bu son yerlerde kaybolup gidecektir.

12 Ekim 2011 Çarşamba

NUZUMLA (YAYLACIK) KÖYÜ


Seydişehir'in 38 km kuzeydoğusunda yer alan Nuzumla (Yaylacık) köyünün nüfusu 870'tir. Bu nüfusu barındıran 128 hane bulunmaktadır (Bkz. Fotoğraf No: 3-4). Köyün eski adı Nuzumla"'dır. Ve halk arasında bu ismi kullanılmaktadır. Bu köye ait dokumalar da literatürde Nuzumla Kilimi, Nuzumla Halısı olarak geçmektedir. Bu nedenle araştırmada "Nuzumla Yatak Halısı" olarak tanım yapılmıştır.
Fotoğraf No: 4. Nuzumla (Yaylacık) Köyü Genel Görünüşü
 
Köyde en önemli geçim kaynağı hayvancılıktır. 13.000 adet küçükbaş hayvan bulunan köyde bir diğer uğraşı da tarımdır. Fakat ekilebilir arazinin sınırlı olması ta­rımı güçleştirmektedir. 550 dekarlık tarım alanlarında patates, buğday, arpa gibi ürünler yetiştirilmektedir. Kısmi olarak meyvede yetiştirilmektedir.
Köyde kadınlar tarafından küçükbaş hayvancılığa bağlı olarak yünden dokuma yapılmakta ve özellikle kilimler "Nuzumla Kilimi" adı altında pazarlanmaktadır. Bu köy halkı için iyi bir istihdam potansiyeli oluşturmaktadır.
Köyde 1 adet ilköğretim okulu bulunmakta ve eğitim bu düzeyde sınırlı kal­maktadır.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Halı Günlük Yaşantı ve Ekonomik Durum


Seydişehir'in nüfusu kaynaklarda 70.000 olarak geçmektedir. Ancak yapılan son nüfus sayımlarından sonra 80.000'i geçtiği saptanmıştır. Halkın en önemli geçim kaynaklarından birisi tarımdır. Tarım ürünlerinden en çok buğday, arpa, ayçiçeği eki­mi yapılmaktadır. Ayrıca meyve yetiştirmeye uygun araziler mevcuttur ve meyvecilik ve bağcılıkta geçim kaynaklan arasında yer almaktadır. Seydişehir'de alüminyum te­sislerinin kurulmasıyla endüstri ve ticarette bir canlılık başlamıştır. "İlçe merkezinin batısında ticaret, doğusunda ise küçük sanayii işyerleri açılmıştır. Seydişehir'deki kü­çük sanayi işyerleri arasında leblebi imalathanelerinin önemli bir yeri vardır."
İlçede eğitim orta öğretim düzeyinde yapılmaktadır. Endüstri Meslek, Kız Meslek, İmam-Hatip, Ticaret Liseleri eğitim vermektedir.
KETENLÎ (ÇALMAN) KASABASI
Ketenli Kasabası, Seydişehir'in 30 km kuzeydoğusunda 3722 nüfuslu bir bele­diyeliktir (Bkz. Fotoğraf No: 2). Kasabada hane sayısı 500'dür. Kasabanın eski adı "Çalman"dır ve halk arasında Çalman adı kullanılmaktadır. Bu nedenle araştırmada yöreye ait halılar "Çalman halısı" olarak tanımlanmıştır.
Kasabanın en önemli geçim kaynağı hayvancılıktır. Daha çok küçükbaş hay­vancılık yapılmaktadır. Kasabada küçükbaş hayvan sayısı 12.800 kadardır. Bunun ya­nında 450 dekarlık ekilebilir tarım alanlarında patates, buğday, arpa tarımı yapılmakta fakat bu, bölgenin kendi ihtiyacını dahi karşılayamamaktadır. Son yıllarda ancılık ge­lişmiştir. Kasaba kadınlan küçükbaş hayvancılığa bağlı olarak hammaddesi yüne da­yalı dokuma ve örgü ile uğraşmakta ve yöreye özel halı-kilim dokumaktadırlar. Kasa­bada ilköğretim düzeyinde eğitim verilmektedir.

Seydişehir'in 42 km kuzeydoğusunda bulunan Mesudiye köyü her yönüyle sü­rekli göç veren küçük bir dağ köyüdür. Nüfusu 500 olan köyde 67 hane bulunmaktadır.
Halkın en önemli geçim kaynağı hayvancılıktır. 300 dekarlık ekilebilir arazi de kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak düzeyde tarım yapılmakta, patates yetiştirilmektedir.
Erkek nüfusun büyük bir bölümü çevre köy ve kasabalarda mevsimlik işçi ola­rak çalışmaktadır.
Kadınlar ise küçükbaş hayvancılıktan yiin elde edebildikleri sürece dokuma yapmaktadırlar. Yapılan gözlemlerde Nuzumla (Yaylacık) köyüne olan yakınlıktan dolayı bu köyün teknik, renk ve desen anlayışından etkilenildiği saptanmıştır.
Geçim kaynaklarının sınırlı olması nedeniyle köyde genç nüfus azınlıktadır. Gençler köyü terk ederek şehre göçü tercih etmektedirler. Köyde 1 adet ilköğretim okulu bulunmaktadır.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Halı Tarihi Konumu


Seydişehir ve çevresi tarih öncesi devirlerde Hititlere ait önemli bir yerleşim merkezidir. "Karacalarbağı güneyinde bulunan eski Tekke köyü, Ilıca'nın kuzeyindeki Vervelit şehri harabeleri, ilk çağların kalıntılarıdır. Romalılar devrinde Seydişehir'de Hamamedisler yaşamıştır. Asartepe ve Yeniceköyü yerleşmenin arkeolojik sahalarıdır."
1301'de Seyyid Harun adlı bir bilgin Seydişehir'e yerleşerek Romalılardan kalma yıkıntılardan getirdiği taslarla camii ve mescit, medrese ve türbe yaptırmıştır. 1318'de şehri ele geçiren Eşrefoğullanndan Mehmet Bey, Seyyid Harun'un şehre ver­diği emeklerden dolayı buraya "Seydişehir" adını vermiştir.
Eşrefoğullanndan Hamidoğullarına geçen şehir ilk defa 1381 'de I. Murad tara­fından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Zaman zaman Karamanoğullan ve Osmanlılar arasında el değiştiren Seydişehir 1467'de Fatih'in Karaman seferinden sonra tamamen Osmanlılara ait bir yerleşim birimi haline gelmiştir.
"Şemseddin Sami, Seydişehir'i şöyle anlatır; "Konya vilayeti Merkez Sanca- ğı'na bağlı kaza merkezi bir kasabadır. 100'ü Ermeni geri kalanı Müslüman olmak üzere 4500 nüfusu vardır. Kaza 43 köyden oluşur. Merkezdeki 100 Ermeni dışında kazanın 26.813 nüfusunun tümü Müslüman'dır. Yetiştirilen buğday, arpa, yulaf, bur­çak yerel gereksinimi karşıladıktan başka dışarıya da satılır. Ancak yolların elveriş­sizliği bu satışı kısıtlamaktadır. Kaza sınırları içinde 58 camii ve mescid, 4 medrese, 4 han, 2 hamam, 303 dükkan vardır."